Sinop

SİNOP HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Sinop, Karadeniz Bölgesi’nin en özel ve tek doğal limanıdır. Tarih boyunca farklı medeniyetlerin hakimiyetinde önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Sinop doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihi kalıntılarıyla da ilgi çeken önemli şehrimizdir.

Sinop’a Türkiye’nin her yerinden otobüslerle gelebilirsiniz. Sinop otogarı Sinop kent merkezinde bulunmaktadır. Özel aracınızla gitmek isterseniz İstanbul’dan ortalama 6 saatte ulaşılıyor. Sinop Havalimanı’na İstanbul’dan ve Ankara’dan da direkt uçuşlar düzenlenmektedir.  Sinop liman kenti olduğu için Sinop’a denizyolu ile alternatif  yollar denemeniz de mümkün.

M. Ö. 8. yüzyılda Ege kıyılarından gelen Miletliler, Sinop’a Sinope adını verdiler. Yunan dilinde Sinope ırmak tanrısının kızının adıdır.

Sinop’un en önemli hemşerilerinden biri ünlü düşünür Diyojen’dir. Sinop Kalesi ve surlar şehrin en önemli tarihi kalıntılarıdır. Sinop Kalesi Gaspalılar, Grek, Pontus, Bizans, Osmanlı İmparatorlukları tarafından kullanılmıştır. Bugün kaleden Sinop’u izlemek oldukça keyiflidir.

Sinop Kalesi içindeki cezaevi birçok ünlü şahsı ağırlamıştır. Günümüzde Tarihi Sinop Cezaevi ziyaretçilere açılmıştır. Sinop’ta M. Ö. 666 yılında yapılmış Sinop Balatlar Kilisesi, Bizans mimarisinin Sinop’taki önemli kalıntılarındandır. Sinop 1214 yılında Türkler’in egemenliğine geçmiştir. Bu tarihten itibaren Selçuklular ve Osmanlılar Sinop’a çok değerli mimari eserler kazandırmıştır.

1921 yılında Sinop ve çevresinde dağınık bir halde bulunan eserler toplanarak bir araya getirilmiş ve o zamanın ortaokulu olan Mekteb-i İdadi’de koruma altına alınmış; ancak zaman içinde binanın yetersiz kalması sonucunda bugünkü müze binası 1969 yılında tamamlanarak ziyarete açılmıştır. Sinop Arkeoloji Müzesi‘nde Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler sergilenmektedir.

Evkaf kayıtlarında, Selçuklulardan Alâeddin Keykubat’a ait olduğu yazılı bulunan Alaaddin Cami, 66 metre uzunluğunda ve 22 metre genişliğindedir. Duvarları bir sıra taştan yapılmıştır. Biri büyük olmak üzer ortasında 3 kubbesi, doğu ve batı taraflarında birer küçük kubbesi vardır. Cami kuzey tarafından 12 metre yüksekliğinde büyük bir duvarla çevrilidir.

Sinop’un Cumhuriyet döneminden kalan en önemli hatırası Atatürk’ün harf inkılabını Sinop’ta hayata geçirmesidir. Sinop, Türkiye Cumhuriyeti’nin en aydınlık kentlerindendir.

Tarihi Yerler

Babaçay Kanyonu

Babaçay Kanyonu
Babaçay Kanyonu

İlkbahar ve yaz aylarında yürüyüş parkurlarıyla doğaseverlerin dikkatini çeken Babaçay Kanyonu, uzun bir keşif rotasına sahiptir.

Babaçay Kanyonu, Sinop’un Ayancık ilçesinde bulunuyor. Ayancık Kastamonu yolunun yaklaşık 17. kilometresinde yer almakta. Kanyonda bulunan parkurun sonunda İnaltı Mağarası yer alıyor. Yürüyüş yapanların geneli son noktada mağarayı da keşfetmeyi ihmal etmiyor.

Ziyaretçi potansiyelini doğaseverlerin oluşturduğu Babaçay Kanyonu, yemyeşil manzarası eşliğinde dinlendirici bir yolculuk imkanı vermekte.

 

Boyabat Kaya Mezarları

Sinop Boyabat Kaya Mezarları
Boyabat Kaya Mezarları

Ülkemizin en kuzeyinde bulunan Sinop, gerek Hamsilos Koyu’nun büyük katkı sağladığı doğasıyla hem de çeşitli medeniyetlerin bıraktığı izlerle gezginlerin en merak ettiği şehirler arasındadır… Sinop’ta yer alan ama maalesef çok fazla tanıtımı yapılmayan Boyabat Kaya Mezarları’nı bu sayfamızda sizlerle paylaşacağız.

Boyabat ilçesindeki kaya mezarları, Salar Köyü’nün güneydoğusunda bulunmakta. Kalker kayalara oyularak yapılan kaya mezarlarının yüksekliği 200 metreyi buluyor. Aslan figürlerinin bulunduğu sütun başlıkları ve sütun kaideleri kare şeklinde… Boyabat Kaya Mezarları’nın Paflagonyalılar tarafından yapıldığı tahmin ediliyor.

Ülkemizin sağlam kaya mezarlarından sadece biri olan Boyabat Kaya Mezarları, çok fazla tanıtılmadığı için pek bilinmiyor. Sinop gezinize dahil edip bu sağlam kaya mezarlarını ilk keşfedenler arasında olmalısınız.

 

Hamsilos Koyu

Sinop Hamsilos Koyu
Sinop Hamsilos Koyu

Türkiye’nin en kuzeyinde bulunan Sinop, Hamsilos Koyu ile Karadeniz’in en cezbedici manzaralarından birini sunuyor.

Hamsilos Koyu, halk tarafından Türkiye’nin tek fiyordu olarak adlandırılsa da, esasında bilimsel olarak bakıldığında buzul aşındırması sonucu oluşmuştur. Bu sebepten dolayı fiyord demek yanlıştır. Yine de harika bir havası, unutulmaz bir doğal güzelliği vardır Hamsilos Koyu’nun. Özellikle gün batımında mutlaka Hamsilos’ta olmalısınız. Gün battığı sırada bu doğa harikası bambaşka bir manzaraya bürünür.

Koyun asıl adı Hamsolos olsa da halk tarafından Hamsilos olarak anılır. Sinop’a yaklaşık 11 kilometre uzaklıktadır ve Akliman yolundan ulaşılmaktadır. Sinop’ta bulunduğunuz günlere Hamsilos Koyu’nu mutlaka dahil etmelisiniz. Geziniz sırasında yanınıza fotoğraf makinenizi almayı unutmayın.

 

Karakum Plajı

Karakum Plajı
Sinop Karakum Plajı

Türkiye’nin Karadeniz kıyısında en dik alanında bulunanSinop, Karakum Plajı’yla dikkatleri üzerine çekmektedir.

Karakum Plajı’na turistten ziyade yerli halk yoğun ilgi göstermektedir. Plajın sahip olduğu doğa el değmemiş bir güzelliğe sahiptir.

Plajdaki denizin dibinde siyah kumla kaplanmıştır. Bunun sebebi, Boztepe Yarımadası’nın bir yanardağ patlaması sonucu şekillenmesi ve yanardağın püskürttüğü kül ve kumlardır. Plaj genellikle sakindir. Şezlong, şemsiye, duş ve kafeterya hizmetleri plajda bulunuyor. Bunun yanı sıra bir de tesis mevcut.

Bir gün yolunuz Sinop’tan geçerse Karakum Plajı’na gidip günün tadını denizde geçirebilirsiniz. Plaj, Sinop merkeze 3 kilometrelik uzaklıkta yer alıyor.

 

İnaltı Mağarası

Sinop’un Ayancık ilçesindeki İnaltı Mağarası’nın turizme kazandırılması için 1995 yılında çalışmalara başlanmıştır.

Üstelik büyük bir bütçe ayrılmıştır mağaranın çalışmaları için. 2001 yılında İnaltı mağarası önce aydınlatılmış, çevre yolları düzeltilmiş, yürüyüş merdivenleri yapılmıştır. Günümüzde önemli bir turizm bölgesi olmayı başarmış olan mağara 2004 yılında hizmete girmiştir. Mağaranın ve aynı ismi taşıyan İnaltı Kanyonlarının çevresindeki alabalık tesisleri de gelen ziyaretçileri ağırlamaya devam ediyor. Sinop’a yolunuz düşerse İnaltı Mağarası’nı ziyaret edebilirsiniz. Gezeceğiniz yerler arasında; Erfelek Şelaleleri ve Sinop Kalesi’de var. Şehri daha yakından tanımak için bir gezi listesi oluşturmayı sakın unutmayın.

Erfelek Şelaleleri

Sinop il sınırları içerisinde cennetten bir parça gizlenmiş olan Erfelek Şelaleleri, Karadeniz’i anlatan bir doğal güzelliktir.

Turizm açısından son zamanlarda yoğun ilgi görmektedir ve Karadeniz turları sırasında uğrak yerlerinin arasına girmiştir.

Merdiven şeklinde akan suları kademe kademe içinize işler ve etkisi uzun süre devam eder. Yüzmeye elverişli göllerinde bulunduğu şelalenin etrafına kamp yapabilme imkanınız da bulunmaktadır. Doğayla iç içe kalıp şehrin kalabalığından kurtulup sakin bir yer arıyorsanız Efelek Şelaleleri tam da aradığınız bir bölgedir. Karadeniz turlarına katılıp bu eşsiz doğa harikasını görebilir ve inanılmaz güzel zaman geçirebilirsiniz. Bu arada Sinop’taki İnaltı Mağarası’nı da ziyaret etmeyi unutmayın.

 

Sinop Kalesi

Sinop Kalesi
Sinop Kalesi

Sinop Kalesi, Sinop ili sınırları içerisinde şehrin girişinde denize nazır vaziyette, günümüzde halen eski ihtişamını korur vaziyettedir.

Kalenin tarihi ile ilgili Hititlere kadar gidilmekle birlikte ilk yapım tarihi hakkında kesin bilgi yoktur. Sadece M.Ö. 7. yüzyılda yapıldığı tahmin edilir. Kale Roma, Bizans ve Anadolu Selçukluları döneminde birkaç kez onarım görmüş olup, Selçuklular, İsfendiyaroğulları ve Osmanlı tarafından stratejik önemi ve şehri koruma maksatlı olduğu için bu dönemlerde de onarılmış ve kullanılmıştır.

Kalenin uzunluğu 2,050 metre, yüksekliği ise 25 metreyi bulmaktadır. Şehrin en önemli tarihsel süreçlerine tanık olan Sinop Kalesi, şehre gelen turistler tarafından ziyaret edilen yapıların başında geliyor.

 

Sinop Balatlar Kilisesi

Sinop Balatlar Kilisesi
Balatlar Kilisesi

2000 yılında halkın ziyaretine açılan Kilise, Roma döneminde hamam olarak kullanılan yapı, Bizansa döneminde kiliseye çevrilmiştir.

Sinop’da tarihi yerleri görmek isteyenlere tavsiye edilir.

 

Sinop Akgöl

Sinop Akgöl
Akgöl

Sinop’un Ayancık ilçesi sınırlarında bulunan 1200m. yüksekliğinde bir yayladır.

2 çayın beslediği göl, sık orman içerisinde piknik yapmaya ve trekking sporu için oldukça uygun.

Gölü çevreleyen orman içerisinde yaban hayatı da gözlemlenebilmektedir.

 

Sinop Sarıkum Plajı – Sarıkum Gölü

Sinop Sarıkum Plajı Gölü
Sarıkum Plajı

Sarıkum, Sinop’a 25 Km. mesafede yer alan, Sinop’un en uzun plajına sahip köyüdür. Sinop’un batısında yer alan bu köye Abalı’dan sonra ulaşabilirsiniz.

Sarıkum Plajı, Sarıkum Gölü bu köyde yer almaktadır.. Sarıkum yüzden fazla kuş çeşidine ev sahipliği yapmaktadır.

Sinop gezinizde doğa harikası, bakir kalmış güzel bir yer görmek isterseniz, Sarıkum’u ziyaret etmenizi öneririm.

Sinop Mobil Ve Korucuk Köyü

Sinop Mobil Ve Korucuk Köyü
Sinop Mobil Ve Korucuk Köyü

Mobil Ve Korucuk Köyü, Sinop’da denize girmek için tercih edilen yerlerin başında geliyor. Sakin, çarşaf gibi denizi, kumsalı insanları buraya çekiyor.

Son yıllarda kumunun bir takım rahatsızlıklara iyi geldiği yönünde haberler Mobil Ve Korucuk Köyü’nü daha da popüler hale getirdi.

 

Sinop Akliman

Sinop Akliman
Akliman

Sinop merkeze 9 Km. mesafede yer alan Akliman, piknik alanı, arkasında yemyeşil orman ve en önemlisi upuzun geniş, denize girmeye müsait bir plajı ile popülerdir.

Özellikle yaz aylarında Sinop’a giderseniz denize girmek için harika bir yer olan Akliman’a uğramanızı tavsiye ederim.

 

Tarihi Sinop Cezaevi

1999 yılında müze olarak ziyarete açılan cezaevi, üçtarafı denizle çevrili kale olup, 1568 yılından itibaren cezaevi olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Kaynak: http://www.gezilebilecekyerler.com/sinopta-gezilecek-yerler/

Mısır Çorbası

Mısırın ünlü olduğu Karadeniz Bölgesi’nde haliyle çorbası da yapılıyor. Özellikle Sinop’da yapılan mısır çorbasının içerisine katı yağ, domates salçası, kemikli kuzu eti, soğan ve barbunya fasulyesi girebiliyor. Ee tabii başrolde mısır var.


Mısır Tarhanası

Ülkenin neredeyse her yerinin buram buram tarhana koktuğunu biliyoruz. Bu koku Karadeniz’de biraz değişiyor ve yerini az da olsa mısır ununa bırakıyor. Mısır tarhanası yaparken tek fark içine mısır unu kullanılması.


Sinop Mantısı – Kulak Hamuru (İçi etli hamur)

Ve gelelim Sinop’un meşhur mantısına… Yumurta, tuz ve suyla oluşturulan hamur sert şekilde yoğurulup belirli şekillerde kesiliyor. Ardından kıyma, tuz, soğan ve karabiberli harcı, kesilen hamurun içine koyup bir güzel kaynatıyorlar… Evet bu bildiğiniz klasik mantı. Sadece hamuru açılırken biraz farklı diyebiliriz. Unutmadan mantı hazır olduğunda üzerine yoğurt dökmeyi unutmayın.


Nokul

Sinop’un en meşhur hamur işlerinden olan Nokul’u ister kıymalı isterseniz üzümlü, cevizli ya da ıspanaklı yiyebilirsiniz. Un, yaş maya ve tuzla açılan hamurun içine dilediğiniz malzemeleri koyup ortaya güzel bir nokul çıkarabilirsiniz.


Islama

Eğer Sinop’a yolunuz düşer de Islama yerseniz tavuk, un ve cevizle ortaya çıkardıkları bu leziz tarif için onlara teşekkür edeceğinizden eminim. Kulak memesi kıvamında açılan hamura, tavuk ve ceviz eklenerek yapılır.


Sirkeli Pırasa

Pırasayı daha farklı tercih edenler için Sinop’tan tarif var. Kızgın yağda pişirilen pırasayla yapılan yemeğin içine soğan ve sarımsak, giriyor. Servis edilirken de üzerine sirke dökülüyor. Özellikle vejeteryansanız bu lezzeti tatmadan Sinop’tan ayrılmayın.


İçli Tava

Hamsiyle yapılan içli tavayı tek bir memlekete adamak yanlış olur, özellikle Ordu’da lezzetli şekilde yapılıyorsa… Ancak Sinop’ta da sıkça yenilen içli tava, hamsilerin temizlenip tepsiye dizilmesi ve ardından üzerine soğan, kuru üzüm, fıstık ve maydanozun konulmasıyla yapılıyor. Eğer hamsi seviyorsanız içli tavayı tatmadan geçmeyin derim.


Katlama

Eski Tatar geleneklerinden gelen, günümüzdeyse Sinop’ta yapılan katlamayı denemeden dönmeyin. Hamurunu yaparken tuz ve çiçek yağı kullanılırken, tereyağı ve toz şeker ise kızartma aşamasında kullanılıyor. Hamur olduktan sonra katlandığı için adına katlama demişler.


Sinop usülü ‘Prenses’

Sinop’ta ünlü Şen Pastanesi’nde yiyebileceğiniz ‘prenses’ adlı yaş pasta oldukça ünlü… İki tartolet arasına hafif ve özenli krema konulup üzeri çikolatayla kaplanıp fıstık-fındık karışımı bir sosun içerisine batırılıyor. Halley tadında olan bu lezzet tüm Sinoplular tarafından çok seviliyor.

Kaynak: https://yemek.mynet.com/kuzeyin-incisi-sinopdan-9-farkli-yoresel-lezzet-1150667

   Sinop ilinin yerleşme tarihi ilk Tunç Çağıyla başlamıştır. MÖ. 7. yüzyılda bir Helen Kolonisi olarak kurulan Sinop, Antik Çağ’da Karadeniz’in en önemli kentiydi. Helenistik dönemde Anadolu’nun yerli kültürleriyle, Helen ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devletinin başkentlerinden biri de Sinop’tu. Bizans döneminde yöre Ortodoks Hıristiyanlığının etkisiyle dilde ve kültürde Helenleşmiştir.  
    Sinop, MÖ. 70 yılında Romalıların,  MS. 395 yılında Bizanslıların, 3 Ekim 1214 tarihinde Selçukluların, 1461 yılında Osmanlıların hakimiyetine girmiştir. 
    Sinop 1972 yılında kalkınmada ikinci derece öncelikli iller kapsamına alınmıştır. İlk büyük ölçekli sanayi kuruluşu, Ayancık Kereste Fabrikasıdır. Diğer önemli sanayi kuruluşları Şişe Cam Fabrikası, Un Sanayi, Söksa, İç Çamaşırı Örme Ve Konfeksiyon AŞ. ile toprak sanayinde tuğla ve kiremit fabrikalarıdır. Ayancık keteni, Boyabat çember dokumacılığı, ahşap kotra maketi yapımı ve tahta el işlemeciliği Sinop’taki en köklü el sanatlarıdır. 
    İlk kütüphane 1924 yılında Dr. Rıza Nur’un öncülüğünde kurulmuştur. 

TARİH ÖNCESİ SİNOP :

    Sinop ilk çağda  “Paflagonya” adı verilen bölge içindedir. Anadolu’nun kuzey sahilleri ile Kırım yarımadası arasında deniz ticaretinde önemli bir rol oynamıştır. Önemli bir doğal liman konumundadır.
    1953 yılında Kocagöz höyükte (kazılınca çoğu kez altında eski yapı kalıntıları ve eski eserler çıkan, yayvanca – alanı geniş ve derinliği az bir şekilde toprak tepe.) yapılan kazı ile 1987 ve 1988 yıllarında Müze Müdürlüğünce yapılan yüzey araştırmacıları sonucunda tarih öncesi devreler biraz olsun aydınlığa kavuşmuştur. 
    Karagöz höyükte yapılan kazılarda, İlk Tunç Çağı 1. dönemine ait (MÖ.? 3000-2700) buluntular ortaya çıkarılmıştır. Bulunan malzeme Sinop, Balkanlar ve İç Anadolu arasındaki ilişkiyi göstermektedir. 
    Yapılan yüzey araştırması sonucunda çevrede çok sayıda tarih öncesi yerleşim yerlerine rastlanmıştır. Bu yerleşim yerleri sahil boyunca, nehir ağızlarında ve nehir vadileri boyunca iç kesimlere doğru yayılmaktadır. Ele geçen malzeme genel olarak ilk Tunç Çağı 1 ve İlk Tunç Çağı 2’ye tarihlenmektedir. Ancak Kabalı çayı vadisinde Erken kalkolitik (MÖ. 4500) yıllarına tarihlenen iki yerleşim yeri saptanmıştır. Bugün Sinop çevresinde en eski yerleşim alanı Kabalı çayı vadisi olarak belirlenmiştir. Sahil kesiminde İlk Tunç Çağı 2’nin başında korkunç bir yangınla höyükler terkedilmiştir. Bundan sonra höyüklerde bir yerleşmeye rastlanmamaktadır.

HİTİT DEVRİNDE SİNOP :

    1952-1954 yılları arasında yapılan kazılarda Sinop’ta Hitit dönemini belgeleyecek hiçbir esere rastlanmamıştır. Hitit metinlerinde Karadeniz’de Gaşka kavimlerinin varlığından söz edilmekte ise de, ancak şimdiye kadar Sinop yöresinde hiçbir buluntu ele geçmemiştir. 
    Yapılan yüzey araştırmasında sahil bandında bir tek Gerze ilçesi Köşkhöyük’te Er Hitit (MÖ. 1800) malzemesine rastlanmıştır. Ancak Hitit İmparatorluğu dönemine  ait hiçbir malzeme bulunmamıştır. Bundan sonra 756 yılına ait malzemeler bulunabilmektedir. (MÖ. 2700-1800), (MÖ. 1800-756) yılları arasında Sinop sahil şeridiyle ilgili bir bilgi yoktur.

MÖ. 1000 BAŞLARINDA SİNOP :

    MÖ. 756 yılında Milet’ten  ayrılan ve kendilerine yeni bir şehir kurmak isteyen göçmenler buraya gelerek bugünkü Sinop’un ilk temelini atmışlar ve bu şehre Sinope adını vermişlerdir. “Efsaneye göre tanrıça Sinope ırmak tanrısının kızıdır. Zeus Sinope’ye aşık olur. Her dilediğini yerine getireceğine söz verir. Sinope kızlığına dokunmamasını ister. Tanrı yemine bağlı kalarak onu kız bırakır. Bugünkü Sinop’un olduğu yere gelir.”
    Daha sonra MÖ. 630 yılında ikinci bir koloni (sömürge, göçmen topluluğu ya da bu topluluğun yerleştiği yer) grubu Sinop’a  yerleşmiştir. Şehrin surlarının büyük bir olasılıkla kolonize (koloniler halinde yaşanan) devirlerde yapıldığı tahmin edilmektedir. 
    7. yy başlarında Sinop, Anadolu’ya kuzeyden gelen Kimmerlerin, 6. yy ortalarında İran’dan gelen Perslerin istilasına uğramıştır.

HELENİSTİK DEVİRDE SİNOP :

    MÖ. 4. yüzyılın birinci yarısında Paflagonya’lılar bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. MÖ. 332 yılında Büyük İskender’in Anadolu’ya girişini fırsat bilen 1. Ariarathes Kapadokya’da bağımsızlığını ilan ederek, Sinop’u da hakimiyetine almış. MÖ. 302 yılında Mitridat Ktistes Paflagonya’da dağınık halde bulunan prenslikleri bir araya getirerek kuvvetli bir devlet (bağımsız bir ülke ile onun yönetiminden oluşan varlık) kurmuştur. Daha sonra ll. Mitridat ve onun oğlu Farnak Sinop’a hakim olmuş. MÖ. 169 yılında devletin başına Mitridat Flapeton geçmiştir. Mitridat Flapaton Sinop’u bayındır (gelişip güzelleşmesi için üzerinde çalışılmış, alt yapıya sahip) hale sokmuş, başkentini Amasya’dan Sinop’a getirmiştir. 
    Sinop’un parlak dönemi Mitridat Fatpator zamanında olmuştur. Bütün Karadeniz’i  hakimiyeti altına alan  Mitirdat Romalıları’da Anadolu’dan atarak büyük bir imparatorluk kurmuş, ancak Başkenti Sinop’tan Bergama’ya taşımıştır. 
    Helenistik dönem Sinop’un en parlak zamanı olup, bu dönemde kültüre büyük önem verilmiştir.

ROMALILAR DEVRİNDE SİNOP :

    MÖ. 70 yılında Roma İmparatorluğu işgal ettiği bu toprakları yeniden tanzim etmiş. Pontus Krallığını Kızılırmak’tan itibaren ikiye bölerek, doğu parçasının idaresini yerli sülalelere vermiş, batı parçasını ise doğrudan doğruya devletin eyaleti haline getirmiştir.
    Sinop’un Roma idaresine geçmesi tarihte önemli bir dönüm noktasıdır. Bilhassa (her şeyden önce, başta) Cesar zamanında şehre maddi yardımlardan başka, yeni Roma kolonileri gönderilmiş ve genişleyip büyümesi sağlanmıştır.

BİZANS DEVRİNDE SİNOP :

Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle Doğu Roma topraklarında kalan Sinop yavaş yavaş küçülmeye başlamıştır. Hıristiyanlığın geliştiği bu dönemde şehirde ticaret ve kültür, dini birtakım olaylar yüzünden gerilemiştir. Sinop’ta bu dönemde yapılan en önemli Bizans yapıtı Balatlar Kilisesidir. 

SİNOP’UN FETHİ VE SELÇUKLU DÖNEMİ :

    1204 yılında 4. Haçlı Seferinde İstanbul zapt edilip (zorla alınıp), Bizans İmparatorluğu dağılınca Sinop Trabzon Devleti’nin elinde kalmıştır. İç Anadolu’ya yerleşen Selçuklulara vergi veren Trabzon Devleti, Selçukluların bir iç ayaklanmasından yararlanarak vergiyi kesmiş ve Sinop halkına da baskı ve tecavüzlerde bulunmaya başlamıştır. 
    Sinop halkının Konya’ya şikayeti üzerine Sultan İzzettin Keykavus dirlik sahibi bütün Vilayet Beylerine emir göndererek savaşa katılmalarını bildirmiştir. Büyük bir kuvvetle yola çıkan ordunun gerek hazırlığından, gerek gidiş yolundan haberdar olmayan düşman Sinop yakınlarında  500 atlı ile avlanmakta olan Tekfur’u baskın yaparak yakalamış, yakalanan Tekfur 3 gün sonra kale önüne getirilerek Sinop’un teslim olması istenmiştir. 
    Önceleri teslim olmak istemeyen halk Tekfur’un öldürülmemesi, kimsenin canına kıyılmaması ve herkesin istediği yere gidebilmesi şartıyla 3 Ekim 1214 tarihinde kalenin anahtarlarını Selçuklulara teslim etmiştir. 

TÜRK İDARESİNDE SİNOP :

    Selçuklu idaresine geçtikten sonra baştan başa yeniden imar edilen Sinop’ta, önce Pervaneoğulları daha sonra Candaroğulları Türk egemenliğini sürdürmüştür. 
    15. yüzyılda gelişmeye ve büyümeye başlayan Osmanlı İmparatorluğuna Anadolu beylikleri katılmaya başlayınca Candaroğlu İsmail Bey’de Osmanlılara bağlılığını ilan etmiş ve böylece Sinop Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresi altına girmiştir.
    Bir liman şehri olarak kullanılan Sinop’ta tersanede gemi yapımı bu dönemde de devam etmiştir.
    1853 Osmanlı-Rus savaşlarında şehir top atışlarına tutularak yakılmış ve bu tarihten sonra, şehir iyice küçülerek kale içine çekilmiştir. 
    Bandırma vapuru ile Samsun’a gitmek üzere yola çıkan Mustafa Kemal Atatürk 18 Mayıs 1919 günü Anadolu’ya karadan geçmek için Sinop Limanına uğramış, ancak o tarihte Sinop-Samsun arasında karayolu olmaması sebebiyle yolculuğuna gemiyle devam etmiştir.
    Sinop idari teşkilat olarak merkezi Samsun olan, Canik Livasına bağlanmış, Tanzimat’ın ilanından sonra Kastamonu’ya sancak olmuş, 1924 yılında Kastamonu’dan ayrılarak il haline getirilmiştir.

KAYNAK : Her Yönüyle Sinop, Sinop Valiliği Yayınları, İl Kültür Müdürlüğü – 1992

• Ayancık
• Boyabat
• Dikmen
• Durağan
• Erfelek
• Gerze
• Merkez
• Saraydüzü
• Türkeli

Tarıma elverişli arâzisi az olmasına rağmen faal nüfûsun % 80’i tarımla uğraşır. Sanâyi gelişmemiştir. Sinop ilinin ekonomisi balıkçılığa, ormancılığa, hayvancılığa ve tarla tarımına dayanır. Tarım yapılan arâzi 200 bin hektarı geçmez. 

Tarım: Sinop ilinde en çok tarla tarımı yapılır. İl sebze ihtiyacını kendi imkânlarıyla karşılar. Meyvecilik önemli yer tutar. Kestâne, armut, kiraz, muşmula ve kızılcık yetişir ve diğer illere de satılır. Keten de önemli yer tutar. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, mısır, pirinç, mahlut, fasulye, bezelye, tütün ve şekerpancarıdır. Bu miktar ortalama olup, senelere göre değişmektedir. Meyve istihsaliyse, 20 bin ton civârındadır. Başlıca meyveleri ceviz ve kestânedir. Boyabat’ın pirinci meşhurdur. 

Hayvancılık: Sinop ilindeki yaylalar hayvancılığa çok müsâittir. Hayvan sayısı gittikçe artmaktadır. İlde koyun, sığır, kıl keçisi, tiftik keçisi ve hindi beslenir. Arıcılık gelişmektedir. 

Balıkçılık: Kıyı kısımlarında balıkçılık önemli bir geçim kaynağıdır. Avlanan balıkların başlıcaları; hamsi, barbunya, lüfer, mezgit, istavrit, palamut, kefal, çinekop, kalkan, tatlısu kefali ve sazandır. 

Ormancılık: Sinop ili orman varlığı bakımından oldukça zengindir. Ormanlar gür ve ağaç çeşidi boldur. 310 bin hektar orman sahası ve 53 bin hektar fundalık vardır. 210 köy orman içinde, 147 köy orman sınırındadır. 

Sanâyi: İl topraklarının engebeli oluşu, karayollarının ihtiyacı karşılamaması, ulaşım zorluğu ve Sinop limanının Samsun limanına göre yetersiz oluşu gibi sebeplerle sanâyi gelişmemiştir. Başlıca sanâyi kuruluşları: Ayancık Kereste Fabrikası, tuğla-kiremit fabrikaları, Lider Ağaç Sanâyii Kollektif Şirketi, Söksa İç ÇamaşırlarıÖrme ve Konfeksiyon A.Ş., Untek Boyabat Gıdâ Sanâyii A.Ş., Balıksan Balık Ürünleri İşletme Sanâyii A.Ş., Çeltik Fabrikaları, Sinop Cam Fabrikası ve Peynir-Tereyağı Fabrikasıdır. 

Ulaşım: Sinop, kara ve deniz yolu ulaşımından faydalanır. Karayolu yetersizdir. Orta ve Doğu Karadeniz kıyısını tâkip ederek Hopa’ya kadar uzanan devlet yolu Sinop’tan başlar. Boyabat-Taşköprü istikâmetine uzanarak Kastamonu’ya ulaşır. Bu yolla İstanbul’a bağlanır. Karadeniz kıyı yolu Samsun’dan ayrılan bir kolla güneybatıya ayrılarak ili İç Anadolu’ya bağlar. İl sınırları içinde 160 km il ve 348 km devlet yolu vardır. Sinop limanı işlek sayılır. İskelenin boyu 180 m, genişliği 8-12 m’dir. 700 grostonluk gemiler yanaşır, fakat vinç olmadığı için gemiler kendi imkânları ile yüklerini boşaltırlar. Sinop’un Karadeniz kıyısı 175 km’dir. Karadeniz’e doğru uzanan “İnceburun” Anadolunun en kuzey ucudur. Aynı yarımadanın doğuya uzanan ikinci burnu Sinop Burnu’dur. Sinop bu burun üzerindedir. Şehrin, biri kuzeybatıda diğeri güneydoğuda iki limanı vardır. Güneydoğudaki olanı daha kullanışlıdır. Sinop sâhilinde 3 adacık vardır. Gâzibey Kayalığı Adası, Sara Ada ve Kara Ada’dır.

 

Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/sinop/ekonomi.html

Kültürel Açıdan Sinop



Antikçağ’da Paphlagonia olarak adlandırılan bölgenin kuzey ucunda Sinop’un saptanabilen en eski adı “Sinope” dir. Bu kelimedeki “Sin” kökü ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan ırmak tanrısı Asopos’un su perisi kızlarından Sinope kastedilmiştir ki bu da ismin kökenini İyonya’nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır.

Efsaneye göre güzeller güzeli Sinope’yi gören Zeus ona bir anda aşık olur ve gönlünü kaptırdığı Sinope’yi elde etmek için her türlü yolu dener ancak başarılı olamaz. En sonunda aşkına karşılık ona her isteğini yerine getireceğini söyler. Korku içindeki genç kız, Zeus’a kendisine dokunmamasını söyler. Zeus ona dokunmayacağına dair söz verir ve sözüne sadık kalarak Sinope’yi alır en sevdiği yerlerden olan Karadeniz’in cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına yani bugünkü Sinop kıyılarına bırakır.

Sinop ismi ile ilgili bir başka fikir de Amazon Kraliçesi Sinova’dan geldiğine yöneliktir. Grek etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind sözcüklerine Yunanistan’ın dışında, Pontus, Doğu Anadolu, İran ve Hindistan’da rastlanmaktadır. Bu da Sinope adının yerli Anadolu dillerinden gelmiş olabileceğini göstermektedir.

Amasyalı Strabon ise kentin kurucusu olarak Arganotlar’dan Teselyalı Otolikos’u göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi kurduğunu yazmaktadır. Kentin ele geçirilmesi, kolonileştirmeden önce kentte yerli bir halkın yaşadığını ortaya koymaktadır.

Zengin bir kültür hazinesine sahip olan Sinop, Anadolu’nun en eski şehirlerinden biri olup, ilin ilk yerleşme tarihi ilk Tunç Çağı ile başlamıştır. Coğrafi konumu nedeniyle antik çağlardan beri deniz ve ticaret kenti olan Sinop’ta Karadeniz’e hakim olmak isteyen bütün kavimler yaşayarak medeniyetlerinin kalıntılarını bırakmışlardır. Bir Helen kolonisi olarak kurulan ve Antikçağ’da Karadeniz’in en önemli kenti olan Sinop, Helenistik dönemde Anadolu’nun yerli kültürleriyle Helen ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devleti’nin de başkentlerinden biri olmuştur.

MÖ 70 yılında Romalıların, MS 395 yılında Bizanslıların, 03 Ekim 1214 yılında Selçukluların, 1461 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyetine giren Sinop, Bizans döneminde Ortodoks Hıristiyanlığı’nın etkisiyle dilde ve kültürde Helenleşmiştir. Türk egemenliğine geçişiyle yayılmaya başlayan Türk-İslam kültürü ise, günümüzdeki yapının temelini oluşturmuştur.

Selçuklu egemenliğinde Sinop baştanbaşa imar edilmiş, şehrin imarı için diğer şehirlerden hocalar ve yapı ustaları getirilmiştir. Candaroğulları döneminde de önemli bir liman olma durumunu koruyan Sinop’a büyük önem verilmiştir. Kültür müessesesi zamanının en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Şehirde cami, medrese, kütüphane, imaret, köprü, han ve hamamlar yaptırılmıştır. Tersanelerinde zamanın en büyük gemileri yapılmaya başlanmıştır. İlim adamları Sinop’ta toplanmış ve büyük himaye görmüşlerdir. Yine bu devirde Türkçe birçok eser yazılarak Türk Kültürü’nün dünyaya yayılmasına hizmet edilmiştir. Sinop darphanelerinde devrin en güzel paraları basılmıştır.

Osmanlı Dönemi’nde de önemli bir liman ve gemi yapımı merkezi olma durumunu sürdüren Sinop’a, XVII. yüzyıl ortalarında uğrayan Evliya Çelebi halkının tüccar, marangoz ve gemici olduğunu ünlü Seyahatnamesinde yazmıştır.

Ancak XIX. yüzyılda Anadolu’nun iç kesimleriyle bağlantı güçlüğü yüzünden, Sinop Limanı önemini kaybetmiş, Trabzon ve Samsun Limanları ön plana çıkmıştır.

Nüfusun çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, bu dönemlerde daha çok Sinop’ta toplanan Hıristiyan azınlıklar ticaret ve zanaatı ellerinde tutmuşlardır. XIX. yüzyıl sonları ve XX. yüzyıl başlarında dışa bağımlı ticaretin gelişmesiyle surların dışında yeni bir yerleşim merkezi ortaya çıkmıştır.

Arkeolojik kalıntıları, etnolojisi ve folkloru ile paha biçilmez bir kültür mirasına sahip olan Sinop, 1991 yılında Türk egemenliğine geçişinin 777. yıldönümünü yaşamıştır.
Milli Mücadelenin başladığı yıllarda Bandırma vapuru ile Samsun’a gitmek üzere yola çıkan Ulu Önder Atatürk 18 Mayıs 1919 tarihinde Sinop’a uğramıştır. Atatürk devrimlerinden harf devrimi Atatürk’ün 15 Eylül 1928 tarihinde ikinci defa Sinop’a gelişleri ile ilimizde başlatılmıştır.

Hatta Sinop’u çok sevdiğini belirten Atatürk bu hislerini “Ne olurdu Sinop’un yarı güzelliği Ankara’da olsa idi” ifadesiyle belirtmiştir.

Cumhuriyetin başlattığı dönüşümler Sinoplular tarafından kolayca benimsenmiş, 1932 yılında kurulan Halkevleri ilin toplumsal ve kültürel yaşamında önemli bir işlev göstermiştir.

O dönemde kurulan Sinop Halkevi pek çok alanda yaptığı faaliyetlerle Türkiye’nin önde gelen halkevlerinden biri olmuştur. Yine bu dönemde Sinop’a ilk sinema halkevi tarafından getirilmiştir. Tiyatro faaliyetleri yapılmıştır. Çok sayıda tiyatro oyunu, gerek açık havada gerekse kapalı salonlarda halka sergilenmiştir.
 


Antikçağ Kültürü



Sinop’un Karadeniz’in en güvenli ve güçlü ticari potansiyele sahip şehri olması Greklerin buraya erken çağlardan beri ilgi göstermelerini ve Ege dünyasının zengin kültürel yaşantısından kopmamasını sağlamıştır. Şehir, tüm deniz kıyısının merkezindedir. 350 mil uzaklıkta, batıda Byzantium, doğuda Phasis, kuzeyde Odessa ve Olbia ve Tanais vardır ve bunlar Sinop merkez alındığında Karadeniz’in de belli başlı noktalarıdır. Kırım ile Sinop arasında 144 mil uzunluğundaki denizin ortasında açık günlerde her iki kıyının da görüldüğünü Strabon’dan beri tüm denizci ve seyyahlar belirtir.

Mezopotamya ve Anadolu yolları Sivas’tan Karadeniz’e ulaşabilmek için iki rota takip ederdi: Bunlardan ikincisi Sivas, Tokat, Amasya, Kavak ve Samsun yoluydu ki bu yoldan bir kol Amasya’dan itibaren Gümüşhacıköy, Vezirköprü, Boyabat-Sinop bağlantısını sağlardı. Anadolu, Mezopotamya, İran, Suriye, Mısır ve Kilikya malları ve Hindistan, Yemen eşyası Trabzon, Samsun ve Sinop Limanlarına gelirdi. Bu yolların erken çağlardan itibaren kullanılmış olmaları gerekir. Ticaret bağlantısını ve önemini büyük ölçüde denizden sağlayan Sinop’ta kıyı kesimini Anadolu’dan ayıran aşılması güç dağ sıraları Roma yolları yapıldıktan sonra Sinop’un kara ticaretine darbe vurmuş ve buna karşılık Amissus (Samsun) gelişmiştir. Hellenistik dönemde Ephesus’u İç Anadolu’ya bağlayan yolların yapılmasına rağmen Sinop’un Kapadokya ürünleri için Liman olması özelliği uzun süre devam etmiştir. Limanı batıya bağlayan bir kıyı yolunun ise son yıllara kadar yapılamadığı bu yolun çok tehlikeli olduğu ve ekonomik olmadığı bilinmektedir. Günümüzde Sinop’u Anadolu’ya bağlayan en önemli yol Boyabat yoludur ve bunun dışında şehir bir liman karakterini taşımaktadır. Sinop’un ihraç ettiği ürünlerin başında kereste gelirdi. Günümüzde olduğu gibi geçmişte de gemi inşasında ve mobilyacılıkta kullanılan kerestenin önemli bir üretim merkezi İstefan’dı. Balıkçılık da her zaman önemliydi. Strabon, zeytin ağaçlarının çokluğuna işaret ederken, zeytinyağı yöre ve Yunanistan için önemli bir madde olduğunu belirtir. Strabon’un “Sinopik” olarak adlandırdığı kırmızı toprak ise Antikçağ Sinop’unun bilinen en değerli ürünüydü. Kırmızı mürekkep, mineral boyaması olarak üretilen bu madde, boya olarak gemi, tahta, ev, mobilya ve terra cota imalinde kullanılırdı.

Sinop’un Grek kültürü içinde demokratik yaşantısı onun Antikçağ tarihinde neden değişken, özgürlükçü bir felsefe okulu yarattığını açıklar. Sinop’lular Atina’da Diogenes’in kesin net fikirlerini ürettiler. Aklın tabiatı, giderek özgür, cesur ve kinik bir karakter aldı. Bu Atina etkisi ve Sinop Limanının özgür koloni yaşantısı ile açıklanabilecek bir durumdur. Diogenes’in babası ile birlikte Atina’ya Anthistenes’in okuluna gittiği söylenir. Diogenes’in İskender ile karşılaşmasındaki fıçı olayının da belirttiği gibi, insanın insana olan kişisel cesareti, saklamak, yalnız yaşamak, hayatın nimetlerinden şuh bir neşe bulmak, tüm bir kinik karakter özellikleri maceralı bir koloni yaşamının ürünüdür.

Tarihsel ve arkeolojik kaynaklar Sinop’ta 12 Helen Tanrısı’ndan 7 sine inanç olduğunu ortaya koymuştur : Zeus , Apollo, Hermes, Ares, Poseidon ve Demeter. 5 tanrı ise geç dönemde önem kazanmıştır. Dionysos, Asclepius, Dioscurlar, Serapis ve İsis. Sinop’taki 4 mitolojik kahraman ise Autolycus, Phlogius, Perseus ve Heracles’tir. 4 asral tanrı :Helios, Selene, Hydria. Caos ve Sirius. 6 kavram : Nemesis, Themis, Eros, Nike, Hygeia-Fortuna. Robinson, Asurluların kendi inanışlarını buraya getirirken, ay tanrısı Sin’i de şehrin ismi olarak belirttiklerini söylemektedir. Ay kültüründen geliştirilmiş bu inanış “Men” adı altında Pontus yöresinde yaygın bir inanıştı. Şüphesiz geç dönemin en önemli tanrı kültürünü Serapis oluşturuyordu. Sinop’luların Serapis’i diğer Anadolu şehirlerindeki tanrı kültürlerinde olduğu gibi Mısır’dan aldıkları ve Zeus Helios’un yerine Güneş Tanrısı Osiris ve Apis’in bir kombinasyonu haline getirdikleri anlaşılır. Bu kültürle ilgili olarak Sinop’ta bir tapınağın kalıntıları vardır. Bu konuda söylenecek son söz Roma çağında bir çok kentte olduğu gibi bu şehirde de Augustus inanışı ve tapınağının olduğudur.
 


Sinop Arkeolojisi



Sinop arkeolojisi ile ilgili yapılan çalışmaları iki kısma ayırarak incelemek mümkündür. Bunlardan ilki Osmanlı dönemi ve öncesinde Sinop’a gelen seyyahların gördükleri eserler, diğeri de Cumhuriyet döneminde yapılan kazılardır.

Sinop arkeolojisi hakkında ilk yazılı kaynak Strabon’ dur. Yazar, kentin kurulduğu kıstağın iki yanında iç ve dış limanlar , duvarla çevrili kale içinde ise gymnasium, agora ve direkli caddelerden bahsetmektedir.

1817- 19 yıllarında Karadeniz sahillerini gezmiş olan Ninas Bıjıkyan, kale arkeolojisi hakkında değerli bilgiler vermektedir. 1840’larda Sinop şehrini ve civarını detaylı bir incelemeyle gezen Hamilton, ilk gerçekçi arkeolojik gözlemci olmuştur. 20. Yüzyıl başında Sinop’ta incelemeler yapan Robinson’un yayımladığı makaleler ise şehrin arkeolojisinin olduğu kadar, antikçağ tarihi ve kültürü hakkında da elimizdeki en detaylı kaynaktır.

Sinop’ta yapılan arkeolojik kazılar ise Türk Tarih Kurumu adına yapılmıştır. Bu kazılara Ekrem AKURGAL ve Afif ERZEN başkanlık etmişler, ayrıca Ludvig BODDE de çalışmalara katılmıştır. Bu kazılarla Demirciköy höyüğü sondajlarında ilk tunç çağından kalan katmanlar ele geçmiştir.

Bunun dışında Boyabat ve Durağan’da bulunan kaya mezarları belli bir Frig-Paphlagonia mezar tipinin örnekleridir. Bunlar hakkında sayısız yayın yapılmıştır. Sütunlu alınlık cepheleriyle ve revaklarıyla giriş bölümleriyle ortaya çıkan bu mezarların kaya içine oyulmuş mezar odaları tonozlu ve ölü sedirlidir. Cephelerinde insan- aslan mücadelesi, (Direklikaya- Terelek) kadın (Terelek) gibi sahnelerin olduğu bu mezarların sade bir örneği de Durağan- Ambarkaya mezarıdır. Etkileyici bir cephe veren bu mezarların figürlenmelerinde Anadolu ve Grek kaynaklı semboller birlikte görülür. Aslan mücadelesi ya da Kybele’den getirilen kadın figürlerinde olduğu gibi , ahşap malzemenin taşa geçmiş örnekleri olan söz konusu olan mezarlar İ.Ö. V- İ.S. II. Yüzyıllar arasına tarihlenirler. Bu arada Boyabat’ın kuzeyinde Dogurga kaya kabartması da çok tahrip olmakla birlikte bir insan vücudunu tasvir etmektedir.

Kaya mezarlarından kazılara dönülürse, bu kazıların amacı Yunan kolonizasyonunun başlangıcı ve amacını saptamak, Kimmer, Frig, Hitit ve Yunan öncesi kültlerinin izlerini bulmak, arkaik gelişimin çeşitli periyotlarının sonuçlarını araştırmaktı. Bu kazılarda, Sinop’un devamlı yerleşim merkezi olması özgün bir katmanın bulunmasını imkansızlaştırmıştır.

Kazılarda günümüzde sergilenmekte olan Serapis tapınağının kalıntısı bulunmuştur. Güneydoğusunda altarı olan yapının parçaları beş grup halinde arkaik dönemden Roma dönemine kadar tarihlenir . Buluntuların İ.Ö.IV. yüzyıldan öteye gitmediği ve yapının Hellenistik dönemden kaldığı belirtilmiştir. Ayrıca günümüzdeki mezarlığın içi ve dışında yerleşmiş olan nekropol büyük tahribata rağmen birçok mezar steli , Yunan ve Roma dönemine ait aslan kabartmaları vermiştir ki bunlar Kastamonu-Ankara ve Sinop müzelerinde sergilenmektedir. Tapınak kalıntısının güney yönünde mozaik kalıntıları çıkmıştır. İ.Ö.IV. yüzyıldan kaldığı sanılan bu mozaiklerin üstü kazıdan sonra tekrar örtülmüştür ki bu parçalar günümüzde Sinop Müzesi’nde bulunmaktadır.

Sinop’ta en büyük arkeolojik buluntu ve yapı ise Balatlar yapı kompleksidir. Yapı Kompleksinin çevresinde sokak aralarında pek az kısımları koruna gelmiş yapı kalıntıları, şehrin bu bölümünde Antikçağdan beri idari yapı gruplarının olduğunu göstermektedir. Muhtemelen Mithridatlar dönemi idari yapıları belki sarayı aynı alanda yer almaktaydı. Roma döneminde de kullanılan alanda en iyi koruna gelen yapı kompleksi Bizans dönemine aittir. VI. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Haçvari planlı bir ana mekan ve önünde avlu benzeri yapı kalıntısı bulunan kompleks içinde fieskolu (duvar resimli) geç devir şapeli (küçük kilise) bulunmaktadır. Şahıs mülkiyetinde bulunmakta olan yapı grubu 2000 yılında kamulaştırılmıştır.

Sinop’ta darp edilen sikkelerde yunus balığı üzerinde kartal, gemi pruvası, tanrı ve tanrıça figürlerinin yanı sıra Roma döneminde arkaik bir Dionysos tasviri dikkat çekicidir. Bu geç dönemde arkaizme dönüş paganizmin Hıristiyanlıktan daha köklü bir din olduğunu kanıtlamak için yapılmıştır. Söz konusu arkeolojik malzeme, 1941’de Pervane Medresesi’nde açılıp, 1970’de kendi binasına taşınan Sinop Müzesi’nde sergilenir.
 


Folklor



Sinop, Orta Karadeniz Bölgesi’nde, Anadolu’nun en kuzey ucunu oluşturan bir yarımada üzerinde bulunmaktadır. Geçiş yolu olmaması nedeniyle ilin kıyı kesimlerinde başka kültürlerle çok fazla etkileşim olmamasına rağmen iç kesimlerde, yani Kastamonu, Samsun ve Çorum illeriyle sınır olan bölgelerde kültürel etkileşim kendisini göstermektedir.

1214 yılına kadar Roma ve Bizanslıların elinde olan, bu yıldan sonra Türklerin eline geçen Sinop’a 19. yüzyıldan itibaren Kafkasya’dan göçen Abazalar, Çerkezler ve Borçka tarafından gelen Gürcüler yerleştirilmiştir. Sinop’ta, bu etnik grupların ve mübadeleye kadar burada yaşayan Rumların da etkisiyle zengin bir kültürel doku oluşmuştur.

Halk Edebiyatı

Folklorun önemli konularından birisi olan halk edebiyatı alanında yörede yapılmış derlemeler sonucu tespit edilmiş ürünlerden atasözleri, maniler ve bilmecelerden örnekler şunlardır :

Atasözleri ve Deyimler

– Aç köpek kurttan korkmaz.
– Ağustos ayında yatan öküzü zemheride bökelek tutar.
– Ana baba evlat için, evlat kendi başı için.
– Atın gayarsızından, erkeğin ayarsızından, kadının hayasızından kork.
– Beğenmeyen kişi eline alır işi.
– Buğday ile koyun, kalanı oyun.
– Can gövdeye yük olmaz.
– Danışan dağı aşar.
– Dibini görmediğin suya taş atma.
– Dostun attığı taş baş yarmaz.
– Er eken bol alır, er giden yol alır.
– Eti ciğer eden de avrat, ciğeri et eden de.
– İşin biter aşın biter.
– Konuğun şaşkını köşeye oturur kış günü.
– Ocakta tek odun düşünür, iki odun konuşur, üç odun tutuşur.
– Oğlanın adı memiş, gurbette kazanmış gurbette yemiş.
– Tarlayı dizle, tohumu gizle.
– Yazlık zor olur, güzlük bol olur.
– Yüz yüzden, göz gözden utanır.
– Zengin arabasını dağdan aşırır, fukara düz yolda şaşırır.


Bilmeceler

– Uzun boylu, arap başlı. (Çivi)
– Uzun oluk bu mudur, içi dolu su mudur. (Yayık)
– Allah yapmış yapısını, demir açmış kapısını. (Kabak)
– Dışı kazan karası, içi peynir parası. (Kestane)
– Dal ucunda düğmecik. (Damla)
– Sık ormanda bakal oynar. (Mekik)
– Beş oğlum var, yonga çıkarmadan ev yapar. (Çorap çubuğu)
– Sarı öküzün yattığı yerde ot bitmez. (Ateş)
– Uzun kuyu, kümbür kümbür suyu. (Yayık)
– Dört eğri, bir doğru. (Boyunduruk)

– Çın çın çekirge misin
Akçacık yumurta mısın
Hanımlar gezmeye çıkmış
Sen daha burada mısın. (Nergis)

– Mini mini minare,
Minarede kanarya,
Kanaryada balık,
Balığın ucu yanık. (Gaz lambası)

Halk Oyunları

Yöre çalgıları davul, zurna, tef, bağlama, mızıka, tulumdur. Oyunlar karşılama türündedir.

Yörede oynanan oyunlar şunlardır: Ayancık Eymeleri, Ayancık Çiftetellisi, Muhtar, Karasuda Pazar Var, Munise, Boyabat’ın Pirinci, Derelerde Kuşburnu, Boyabat Çiftetellisi, Gürcü Horonu ve Tütün’dür.

Türküler

– Sinop Tabyaya Yakın – 1987 yılında derlenmiştir.
– Tabaklı’nın Deresi – Ahmet TUFAN tarafından derlenmiştir.
– Muallim – Ahmet TUFAN tarafından derlenmiştir.
– Ezelidir Deli Gönül Ezeli – Burhanettin TUNÇ tarafından derlenmiştir.
– Cimdallı (Arabayı Koşalım) – Ahmet TUFAN tarafından derlenmiştir.
– İp Attım Ulaş Diye – Nida TÜFEKÇİ ve Güven YAPAR tarafından derlenmiştir.
– Bizde Gelin Almacıya Hoş Geldin Derler – Burhanettin TUNÇ tarafından derlenmiştir.
– Entere Aldım Kırk Beşe – Muzaffer SARISÖZEN tarafından derlenmiştir.
– Kumkapının Kilidi – Muzaffer SARISÖZEN tarafından derlenmiştir.
– Ak Bakraçlar Susuz Galdı – Ferruh GÜVEN tarafından derlenmiştir.
– Adanın Burnunu Duman Bürüdü – Burhanettin TUNÇ tarafından derlenmiştir.

Kaynak: http://www.sinop.gov.tr/kultur-ve-sanat